nowrun Özel Kullanıcı
Mesaj Sayısı : 556 Para : 93805 Rep : 0 Kayıt tarihi : 09/06/13
| Konu: 4-Allah’ı Arayan İnsan: Hz. İbrahim Perş. Ağus. 01, 2013 3:55 am | |
| [b style="line-height: 13.15pt; text-align: justify;"] Allah’ı Arayan İnsan: Hz. İbrahim [/b] İbrahim aleyhisselâm Allahü Teâlâ'ya aşırı muhabbeti ve O'nun rızâ ve muhabbetini kazanacak işler yapması sebebiyle Allah, bu peygamberini bir dost olarak kabul etmiş ve kendisine ilâhî sırlarını vâkıf kılarak ikram buyurmuştur, işte bu sebepten dolayı Hazreti İbrahim'e “Halîlullah = Allah'ın dostu” unvanı verilmiştir.
Hazreti İbrahim bir defasında ölüm meleği Azrail ile karşılaştığında: — Rabbim beni niçin halîl ve dost edindi? diye sordu. Azrail’de : — Sen insanlara ihsanda bulunursan da onlardan bir şey istemezsin! şeklinde cevap vermiştir.
Hazreti İbrahim'in, nesebi, Nuh aleyhisselâmın oğlu Şam'a dayanır. Nuh aleyhisselâmın vefatı ile Hazreti İbrahim arasında Peygamber olarak Hazreti Hûd ile Hazreti Salih vardır.
Hazreti İbrahim'in doğumu Nemrud’un hükümdarlığı zamanına rastlar ki, doğum yeri de sonradan ateşe atıldığı ve Nemrud'un saltanat merkezi olan Bâbil şehridir.
Hazreti İbrahim kavmini, en sihirbaz ve müneccim olan Bâbil halkını, yıldızlar adına diktikleri putlara tapmaktan alıkoyarak Allah'ın birliğine davet ettiği halde bir türlü tesirini göstermemişti. Nihayet bunların putlarına bir oyun oynamak ve kavmini canlı bir şahid ve onları cevapsız bırakacak bir delil ile karşılamak istedi.
Bâbil halkı bir bayram vesilesiyle hazırladıkları bayram yemeklerini mâbedlerine götürüp putların önüne sıralamışlardı. Bu yemekleri mâbed dışında bayram merasiminden sonra gelip yemek âdet idi. Bu defa da yemekleri bırakıp gidiyorlardı.
İbrahim aleyhisselâm yolda kavminin âdetince yıldızlara bir bakış baktı ve:
— Şimdi ben hakikaten hastayım, vebaya tutuldum, dedi. Bunun üzerine yanındakiler ondan yüz çevirerek arkalarına dönüp kaçıverdiler. Hazreti İbrahim de: — Allah'a yemin ederim ki, siz dönüp gittikten sonra ben de, putlarınıza elbette bir oyun oynayacağım, dedi ve gizlice bir yol ile kavminin putlarının yanına vardı. Putlara hitaben: — Haydi buyurunuz, şu yemekleri yemez misiniz? Neden bana cevap vermiyorsunuz? diye alay ettikten sonra şiddetle bir vuruş vurdu ve putları paramparça etti. Daha sonra da kendisine müracaat ederler diye putların büyüğünü parçalamadan bıraktı ve baltayı bunun omzuna astı. Müşrikler koşarak mabetlerine geldiler: — Bu fenalığı ilâhlarımıza kim yapmış? Kim yaptıysa muhakkak o, zalimlerden birisidir, diye soruşturdular. Hazreti İbrahim'in “Bu putlara bir oyun oynayacağım” dediğini duyanlar: — Bu delikanlının putları kötü şekilde andığını işittik, ona İbrahim deniliyor, dediler. Bunun üzerine müşrikler: — Haydi şunu yakalayıp halkın gözü önüne getiriniz bakalım. Olabilir ki, halk şahidlik ederler, dediler. İbrahim Aleyhisselâm getirildiği zaman: — Ey İbrahim! Bizim ilâhlarımıza bu hakareti sen mi yaptın? diye sordular. O da: — Onların şu omuzu baltalı büyüğü "cüce putlara niçin tapılıyor?" diye kızarak yapmıştır. Hele bir kere şu yerde serili duran küçük putlara soralım; eğer dile gelir, cevap verirlerse doğrusunu öğrenmiş olursunuz? dedi. Nihayet müşrikler vicdanlarına müracaat ettiler de birbirlerine: — Doğrusu siz haksızsınız! dediler. Sonra başlarını eğdiler. Daha sonra: — Sen hakikaten bilirsin ki, bu nesneler söz söyleyemez, diye itirafta bulundular. İbrahim Aleyhisselâm: — O halde Allah'tan başka size hiç bir faydası dokunmayan, zarara da giremeyecek olan şu putlara mı tapıyorsunuz? Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza!.. Hâlâ akıllanmayacak mısınız? dedi. Bütün bu olanlar Nemrud'a kadar bildirildi ve saray erkânı halka hitaben: — Siz bir iş görmek istiyorsanız, bu adamı yakınız da ilâhlarınızın öcünü alınız! dediler. Bunun üzerine İbrahim’i ateşe attılar. Allah’ü Tealâ da ateşe şöyle emretti: — Ey ateş, İbrahim'e serin ve selâmet ol! Onu yakma!
Müşrikler Hazreti İbrahim'e zarar vermek istemişlerdi. Allahü Teâlâ da kendilerini hüsrana ve ziyana düşürdü. Ve İbrahim Aleyhisselâm'ı ateşten kurtardı. Kardeşinin oğlu Lût Aleyhisselâm ile beraber Irak'tan âlemlere mübarek kılınan toprak olan Şam'a gönderildi.
Hazreti İbrahim bir gece her taraf zifiri karanlığa bürünmüşken gökyüzünü seyre daldı. Tam o sırada gökyüzünde yıldız görerek: — Bu benim Rabbim ha!, dedi.
Çok sürmeden o yıldız kaybolup batınca: — Ben batanları, kaybolanları sevmem, dedi. Bunu takiben Ay'ı doğarken gördü ve: — İşte bu benim Rabbim’dir!, dedi. Bu da kaybolunca; — Hiç şüphe yok, Rabbim bana hidâyet etmese ben de herhalde o sapıklar güruhundan olacaktım.
Bundan sonra ne zaman ki, Hazreti İbrahim Güneş'i doğarken gördü. — İşte Bu benim Rabbim. Bu hepsinden büyük!, dedi.
Gün boyunca güneşi izleyip durdu. Güneş akşam üzeri sessizce süzülerek kayboldu. İbrahim Aleyhisselam, güneşin de insanların Rabbi olamayacağına karar verdi. İnsanları anlamakta güçlük çekiyordu. Her şeyi; insanları, güneşi, yıldızları, ayı yaratan ve varlığı sonsuz olan yüce bir yaratıcı olmalıydı. Günlerce bunları düşündü. Sonunda evrenin yaratıcısı olan Allah’a inandığını açıkladı. | |
|