Klavye Bebeleri
Klavye Bebeleri
Klavye Bebeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Klavye Bebeleri

Yeni bir forum yeni bir hayat
 
AnasayfaKapıGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Mod eksiğimiz vardır
Yakında 2.sınıf bölümümüz açılacaktır
!!! ****** Köşemiz Açıldı !!!
!!! Ansiklopedimiz açıldı !!!
Portalımıızın en altında ziyaretçi defterimiz açılmıştır

 

  Sorularla Namaz 52 Soru ve Cevapları

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
nowrun
Özel Kullanıcı
Özel Kullanıcı
nowrun


Mesaj Sayısı : 556
Para : 93805
Rep : 0
Kayıt tarihi : 09/06/13

 Sorularla Namaz 52 Soru ve Cevapları Empty
MesajKonu: Sorularla Namaz 52 Soru ve Cevapları    Sorularla Namaz 52 Soru ve Cevapları EmptyPerş. Ağus. 01, 2013 5:15 am

Sorularla Namaz  52 Soru ve Cevapları 
S.1- Niçin namaz kılınır?

- Allah’a kul olduğumuzu ispatlamak için.
- Farz bir ibadet olduğu için.
- Müminin miracı olduğu için. Çünkü mümin  namaz ile, peygamberimizin miraca çıktığı gibi, Allah’ın manevi huzuruna yükselir.
- İmanın alameti olduğu için.
- Kalbin nuru olduğu için.
- Namaz dinin direği olduğu için. Çünkü peygamberimiz: “Namaz dinin direğidir. Her kim namazı terk ederse, (kılmazsa) dininin direğini yıkmıştır”. Buyurmuştur. Dinin direği  nedir?: “Kişinin inancının sağlam tutan ibadet namazdır”. Demektir. Kişinin namaz kılmaması sebebiyle, kuvvetli bir dini inananca sahip olamaması demektir. Kuvvetli bir inanca sahip olama mayınca da insanın her an günah işlemekle karşı karşıya kalabilir. Kişi günah işlemeye devam ederse, kalbi kararır. Bunun sonucunda da dinini kaybederek, kafir olmakla karşı karşıya kalabilir.
- İnsanın üstün bir kudret bağlanmak, onun himayesine girmek ve lütfünü elde etme ihtiyacı içinde olması sebebiyle.
- Günahlarımızdan arınmak için. Hz. Muhammed (s.a.v.): “Söyleyin sizden birinizin kapısı önünde bir akarsu bulunsa, ev sahibi de günde beş defa içinde yıkansa ne dersiniz ? kirden, pastan bir eser kalır mı? Buyurdu. Ashab (orada bulunan peygamberimizin arkadaşları): “Hayır, hiçbir kir  pas kalmaz”dediler. (bunun üzerine) Peygamberimiz: “İşte beş vakit namazda bunun gibidir. Onlarla yüce Allah günahları yıkar ve siler”. Buyurdu.
- Sıkıntıdan kurtularak huzur ve mutluluğa kavuşmak için. Çünkü namaz, kişin Allah ile kul arasında bir iletişimdir. Kul, Allah’ın emrini yerine getirdiği ve onun hoşnutluğunu kazandığı için içinde sonsuz bir mutluluk oluşur.
- Zamanı iyi kullanmak, disiplinli ve planlı yaşam alışkanlığı kazanmak için.
- Ahlakımızı güzelleştirmek için. Bir ayette yüce Allah  şöyle buyuruyor: Sana      vahiy edilen Kitabı oku. Namazı da dosdoğru kıl (ve kıldır). Çünkü namaz edepsizlikten ve akıla uymayan her şeyden alı koyar. Allah'ı zikretmek elbette en büyük (ibadet) tir. Ne yaparsanız Allah bilir”.  (Ankebut suresi, 45) Ve “Gündüzün iki tarafında, gecenin de yakın saatlerinde dosdoğru namaz kıl. Çünkü güzellikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, iyi düşünenlere bir öğüttür”. (Hüd suresi, 114).
- Allah’a yakınlaşmak için. Yüce Allah kur’an da: “Sakın (Habibim) ona boyun   eğme. Secde et. Yaklaş”. (Alak suresi, 19). Peygamberimiz de: “kul Rabbine (Allah’a) en ziyade secde de iken yakın olur, öyle ise (secde de) duayı çok yapın.” (Müslim, Salat 215,(482); Ebu Davud, Salat 152, (875). Bu hadiste kulun Allah’a yakın olması, maddi olarak değil, kulluk en geniş ve en mükemmel haliyle secde de ortaya çıktığı için, manevi yakınlıktır. Allah’ın rızasına uygun bir hal kazanmaktır.

S. 2- Namazın farz kılınması ne demektir?
Yüce Allah’ın kesin olarak yapmamızı emrettiği ibadetlerden biri ve kesin olarak kılınması emredilen demektir. Çünkü namaz, Kur'an'da doksandan fazla ayette geçmektedir. Namaz farz kılınmadan önce beş vakit namaz yoktu. Ancak vakitleri belirsiz genel anlamda namaz vardı. Namaz, hicretten bir buçuk yıl kadar önce Mi'rac (İsrâ) gecesinde farz kılınmıştır. Enes b. Mâlik'ten rivâyete göre özet olarak şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.s)'e İsrâ gecesi, namaz elli vakit olarak farz kılındı. Sonra azaltıldı ve beş vakte düşürüldü. Sonra şöyle seslenildi: Ey Muhammed, şüphesiz bizim nezdimizdeki söz bir değişikliğe uğramaz. Senin için bu beş vakit namaz, elli vakit namazın karşılığıdır" (Buhâri, Salat, 76, Enbiya, 5; Müslim, İman, 263; Ahmed b. Hanbel, V,122,143).
Peygamberin ibadet tarzı Cenâb-ı Hakk'ın yaratıklarını düşünmek, Allah'ın yüceliğini tefekkür etmek şeklinde idi. Sabah ve akşam ikişer rekat hâlinde namaz kıldığı da nakledilir. Daha önceki ümmetlerin de namaz ibadeti vardır. Kur'an-ı Kerim'de Lokman aleyhisselâmın oğluna namazı emretmesi(Lokman, 31/17), Hz. İbrahim'in Hicaz'ın güvenliği için dua ederken namazdan söz etmesi (İbrâhim,14/37), Yüce Allâh'ın, Tur dağında ilk vahiy sırasında Hz. Mûsa'dan namaz kılmasını istemesi (Tahâ, 20/14) örnek verilebilir.
İslâm’da namazın farz oluşu Kitap (ku’an), Sünnet (peygamberimizin sözleri, uygulamaları ve peygamberimiz (A.S.)’ın, sahâbelerinden birinin söylediğini veyahut işlediğini gördüğü halde onu yasaklamayarak susmaları) ve İcmâ'ya (aynı asır da yaşamış İslâm âlimlerinden, müctehid olanların dinin bir mes'elesi hakkında verilen hükümde birleşmeleri)  dayanır.
Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde;  “namazı kılınız ve zekâtı veriniz"buyurulur. "Bütün namazları ve orta namazı muhafaza edin" (el-Bakara, 2/238). "Şüphesiz namaz, müminlere, vakitle belirlenmiş olarak fon kılınmıştır" (en-Nisa, 4/103).
Hz. Peygamber (s.a.s), Muaz b. Cebel (r.a)'i Yemen'e gönderirken ona şöyle buyurmuştur: "Sen ehli kitap olan bir topluma gidiyorsun. Onları ilk önce Allah'a kulluk etmeğe çağır. Allah'ı tanırlarsa, Allah'ın onlara gecede ve gündüzde beş vakit namazı farz kıldığını söyle...” (Buhârî, Zekât, 41, 63, Meğâzî, 60, Tevhîd, 1; Nesâî, Zekât, 1; Dârimî, Zekât, I ).
Diğer yandan İslâm ümmeti, bir gün ve gecede beş vakit namazın farz olduğu konusunda görüş birliği içindedir.
Tembellik veya umursamazlık sebebiyle namazı terk eden âsî (İsyan eden, Günah işleyen) ve fasık (Günahkâr) olur.
Namazı kılmamak dünya ve âhirette azaba sebep olur. Âhiretteki azapla ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Onlar suçlulara sorarlar: Sizi  Sakar cehennemine sürükleyen nedir? Suçlular şöyle cevap verirler: "Biz namaz kılanlardan değildik" (el-Müddessir, 74/40-43). "Onlardan sonra öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular. Onlar bu taşkınlıklarının cezasını yakında göreceklerdir. Fakat tövbe edip, iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır" (Meryem, 19/59, 60).
Hz. Peygamber (s.a.s)'de şöyle buyurmuştur: “Bilerek namazı terkeden kimseden Allah ve Resulunün zimmeti (koruması) kalkar" (Ahmed b. Hanbel, IV, 238, VI, 461). “Kim ikindi namazını terkederse ameli (tüm yaptığı güzel işleri) boşa gitmiş olur" (Buhârî, Mevâkît,13, 34; Nesâî, Salât,15). “Kim, önemsemeyerek üç cuma namazını terkederse, Allah Teâlâ onun kalbine mühür vurur" (Nesâî, Cumâ, 2; Tirmizî, Cuma 7; İbn Mâce, İkâme, 93).

S.3- Namaz kimlere farzdır?
1. 1.    Akıllı olanlara. (zihinsel engeli olmayanlara)
2. 2.    Ergenlik çağına girmiş olanlara. (kızlarda dokuz: erkek çocuklarda oniki yaşın bitimidir. Son sınırı ise soğuk iklimlerde veya anormal hallerde erkeklerde on sekiz; kızlarda da on yedi yaştır)
3. 3.      Müslüman olanlara.

S.4- Kutuplarda Namaz Vakitleri nasıl ve neye göre belirlenir?
Araştırmacı bazı bilginlere göre, bu gibi yerlerdeki müslümanlar da beş vakit namazla yükümlüdürler. Bulundukları yerde bu namazlardan herhangi birinin vakti gerçekleşmezse, o namazı kaza olarak kılarlar veya o beldeye en yakın olup, beş vakit namazların vakitleri tam olarak gerçekleşen beldenin vakitlerine göre, takdir ederek namazları edaya çalışırlar. Her ne kadar vakit, namazın bir şartı ve bir sebebi ise de, namazın asıl sebebi Allah'ın emri oluşudur. Bu yüzden bütün Müslümanlar, bu beş vakit namazı kılmakla yükümlüdürler.

S.5- Namaz kimlere farz değildir?
1. 1.      Zihinsel engellilere.
2. 2.      Ergenlik çağına henüz girmemmiş olanlara.
3. 3.      Müslüman olmayanlara.
2- NAMAZIN İNSANA KAZANDIRDIKLARI
2.1. Namaz insanın duygu dünyasını zenginleştirir
a. a.    İnsanın duygu dünyası ne demektir?
Duygu, İslam düşünürlerine göre: “nefsin (Can, kişi, kendi, öz varlık) idrak (duyma, anlayış, kavrayış) gücüdür.” Batılı düşünürlere göre ise: “İnsan ruhunda ilk beliren duygu olup, bütün hayat boyunca o ruhun temeli olarak kalır.” “ Duygular şuurun etkisi olmadan iç ve dış olaylara bir reaksiyon (tepki) olarak beliren ve genellikle dil ile anlatılması güç olan hoş ya da hoş olmayan ruhsal olgulardır” Başka bir deyişle, bilinç altından bilinç üstüne çıkıp kendini açıkça belli eden sese (bildirilişe) duygu denir.
S. 6- Namaz insanın duygu dünyasını nasıl zenginleştirir?
Her şeyden önce namaz Allah’a sevginin, saygının bağlılığın bir ifadesidir.               Günde beş vakit namaz kılan bir insan, daima Allah'ı hatırlar ve kendisini her an Onun huzurunda hisseder. Bu ise, o insanın aklında kötü duygu ve düşüncelerin barınmasına fırsat vermez. Verse bile çıkarıp atmasına sebep olur. Zaten dünyada gördüğümüz her kötülüğün başı, Allah'ı unutmak ve Allah korkusuna kalpte yer vermemek değil midir?
Dünyada insana Allah'ı unutturacak, gaflete atacak pek çok şey vardır. İnsan yaradılışı itibariyle gece-gündüz dünya meşgaleleri içindedir. Böyle yoğun bir uğraşı içinde bulunan insana, elbette her an Allah'ı hatırlatacak bir şeyin olması gerekir. Böyle bir şey olmaz ise, insan Allah'ı unutur ve kalbinde Allah korkusuna yer vermez. Allah'ı unutunca da yalnız kendi nefsini, keyfini, menfaatini düşünen bencil bir insan hâline gelir. Hak, hukuk, adalet gözetmez. İnsanlar bu hâle gelince, artık ona ne kanun, ne polis, ne de jandarma tesir edebilir. Fırsat bulduklarında meşru' olup olmadığına bakmaksızın her arzu ettiklerini yaparlar.
İşte bunun içindir ki, Allah Teâlâ, insanoğlunun kalbine ona daima Allah'ı hatırlatacak ve Ondan korkutacak bir bekçi koymuştur. Bu bekçi de Namazdır.
Namaz, insana Mevlâsını (yaratıcını) hatırlatır. İnsan Mevlâsını hatırladıkça kötülüklere olan meyli kırılır. Akıl, fikir, el, ayak, göz kulak gibi bütün âzalarını kötülüklerden çeker. Başkasının malına, canına, ırz ve namusuna göz dikmez.
Böylece insan duyguları saf, duru ve tertemiz hale gelerek engin bir hoş görü, insan sevgisi, vatan sevgisi ve Allah sevgisiyle dolar. Artık böyle bir kimsenin elinden ve dilinden herkesin emin olduğu güvenilir bir insan haline gelir.

S.7- “Namaz Allah’a sevginin ifadesidir.” Sözünü açıklayınız.?
Sevme duygusu, bir kimseye veya birşeye muhabbet besleme hissi. Sevgi, insanlarda doğuştan bulunan bir duygudur. Sevgi, topluma huzuru ve kardeşliği getiren birleştirici bir unsurdur. Kur'an, kalplerin sevgi ile birleşmesine önem verir. Müminin gönlü sevgi ile doludur. Kin ve düşmanlık kâfirlerin özelliklerindendir. Allah Teâlâ iman edenlerin kalplerini sevgi ile birleştirmiş, onları bu sevgi ve bağlılıkla güçlendirmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ve kalplerinin arasını sevgi ile birleştirdi. Yoksa yeryüzünde ne varsa hepsini harcasaydın, yine onların kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah, onların arasını sevgi ile birleştirdi..." (el-Enfal, 8/63).
İnsan için en büyük mutluluk, “Allah sevgisine” ulaşmaktır. Allah Teâlâ, zâlimleri, fesatçıları, kâfirleri, israfçıları, haddi aşanları, kibirlenip böbürlenenleri sevmez. Buna karşılık takvâ sahiplerini, tevbe edenleri, sabredenleri, ihsan sahiplerini, adâletle iş görenleri, ibadetlerini yapanları, tevekkül edenleri sever.
Allah Teâlâ;  “(Rasûlüm) de ki eğer siz Allah'ı seviyorsanız hemen bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın" (Alû İmran, 3/31) buyurmuş ve Allah sevgisine ancak O'nun emirlerine uymak, Peygamberi'nin yolundan gitmekle ulaşılabileceğini haber vermiştir. Bu emirlerden biri de dinin direği olan namazdır.
Müslüman’ın görevi, sevgisini iyiye, güzele ve meşrû olana yöneltmektir. Sevdiğini Allah için sevmeli, sevmediğini de yine Allah için sevmemelidir. Allah'ın sevdiklerini sırf Allah rızası için sevmek, sevmediklerinden yine O'nun rızasını umarak kaçınmak gerekir.
Allah’ı seven insan sevgisini ifade edebilmek için Onun huzurunda el pençe divan durmalı ve onun kulu olduğunu uygulamalı olarak göstermelidir. Çünkü namaz kılan kişi namazda secdeye eğilerek yalnız Allah’ın huzurunda baş eğilebileceğini isbat ederek ona olan sevgisini en somut bir şekilde ifade etmektedir. Ayrıca insan sevdiğinin her istediğini yapar. Namaz kılan insanda tembellik yapmadan abdest’ini alıyor Rabbinin emrini yerine getiriyor. Uykusunu terk ederek sabah namazına kalkıyor ve abdest’ini alıyor ve namazını kılıyor.
İşte bütün bunlardan dolayı namaz Allah’a sevginin ifadesidir.






S.8- Bilinçli kılınan namaz, insanın Allah’la bağını nasıl kuvvetlendirir?
İnsanın Allah’ı anması, hatırlaması, Onunla yakınlaşması, iletişim kurmasıdır. Yüce Allah şöyle buyurur: “Beni anın ki bende sizi anayım. Bana teşekkür edin nankörlük etmeyin.” (Bakara suresi, 2/ 152)
Artık namazı bitirdiğiniz vakit ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzerindeyken Allah'ı anın. Sükûn ve emniyet haline geldiğiniz vakit ise namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farz olmuştur.” (Nisa suresi, 4/103)
Namaz kılan kişinin namazını bilinçli olarak kılma gerekir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “onlar namazlarından gafildirler (namazlarını bilinçli kılmazlar), onlar riyakârların (gösteriş yapan) ta kendileridir.”
Bilinçli olarak namaz kılan insan, namaz dışında da Allah’ın kendisini gördüğünü düşünür ve inanır. Böylece hep Allah’ı hatırlar ve Ona karşı gelmekten kaçınır.

S.8- İnsan namaz kılarken Allah’ın huzurunda olduğunu düşünürse neler hisseder?
Allah’ın kendisini huzuruna kabul ettiğini düşünerek Ona olan sevgisi artar. Onun huzurunda olmaktan dolayı Allah beni huzuruna kabul etti der. Şükürler olsun ki Allah beni namaz kılarak kendisine kulluk yapmayı nasip etti der.
Sevgisinden hiç ayrılmak istemeyen insan gibi, sevgililer sevgilisi ve her şeyin yaratıcısı olan Allah’tan ayrılmak istemez.

Namaz kılan insan, kendisini cennet bahçelerinden bir bahçedeymiş gibi düşünerek namaz kılarsa, namaz bittiği zaman kendisini sanki cennetten çıkacakmış gibi hisseder.              Dünyevi duygu ve düşüncelerden uzaklaşmaya çalışarak, kalbindeki kötü duygu ve düşüncelerden uzaklaşır ve huzura kavuşur.


S.9- Namaz kılmak, insanın olaylara yaklaşım biçimini nasıl etkileyebilir?
İnsan kendisiyle baş başa kalır. Olaylara daha olumlu yaklaşır. Çünkü namaz kılarak kalbi yumuşar. Böylece kin, nefret, öldürmek ve çalmak gibi kötü duygu ve düşüncelerden uzaklaşarak iyilik meleği haline gelir. İnsanlara karşı daha hoşgörülü olur. Böylece yaşama daha ve olaylara  olumlu bir şekilde bakar.
Namaz kılan insan sevgisiyle dolar. Çünkü ırk, renk, makam, mevki ve sınıf ayrımı olmadan aynı safta aynı Allah’a ibadet ederek insanları sevmeyi öğrenir.
Başına gelen herhangi bir olay sebebiyle sıkıntıya veya bunalıma giren bir insan, eğer namaz kılıyorsa çözümü intihar etmekte aramaz. Başına gelen olayın, imtihan olduğunu düşünür ve sabırla Allah’tan yardım ister. Nitekim kuran-ı kerimde yüce Allah: Ey iman edenler! (Allah'ın (C.C.) emirlerini yerine getirmek konusunda ve belâya) sabır ile, bir de namazla (Allah'tan) yardım isteyin. Şüphesiz ki Allah (ın yardımı) sabredenlerle beraberdir.” (Bakara suresi, 2/ 153)

S. 10- Namaz insanın yalnızlık duygusundan kurtulmasına nasıl yardımcı olabilir?
İnsan bazen yalnızlık duygusuna kapılabilir. Kendini çaresizlik içine düşmüş hissedebilir. Namaz kılan insanın içi huzur ile dolduğu için Allah’ın kendisinden hoşnut olduğuna inanır.
İşte bu inanç onu bu yalnızlık duygusundan kurtarır. Her an Allah’ın kendisiyle beraber olduğundan ve tehlikelere karşı kendisini koruyacağından emindir. Yüce Allah kur’an da: Andolsun insanı biz yarattık. Nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu da biliriz. (Çünkü) biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf suresi, 50/ 16). Buyuruyor.
Namaz kılan insan Allah ile iletişim halindedir. Bu nedenle namaz insanı Allah ile iletişime geçirerek adeta Allah ile konuşur.
Namaz bir duadır. İnsan namaz kılarak Allah’a dua eder. Böylece kendisini duyduğunu ve istediğini mutlaka gerçekleştireceğine inanır.
Depremde göçük altında kalmış olan bir insan, eğer namaz kılma imkanına sahipse namaz kılarak, değilse dua ederek yalnızlık duygusuna kapılmadan kurtarılmayı bekler. Çünkü bilir ki, Allah’ı nerde anarsa; Allah oradadır kendisini görmektedir ve halini çok iyi bilmektedir. Yüce  Allah kur’an da:Bunlar; iman edenlerdir. Allah'ın zikriyle gönülleri (vicdanları) huzur ve sükûna kavuşanlardır. Haberiniz olsun ki kalpler ancak Allah’ı anarak huzura kavuşur.” (Rad suresi, 13/ 28)

S. 11- Namaz, insanın rahatlama ve mutluluğuna nasıl katkıda bulunabilir?
Namazda insan Allah’ı anar. Kendisini ananları yüce Allah huzura kavuşturur. Eğer içlerinde her bir sıkıntıları varsa namaz kılarak dünyanın her türlü olumsuzluklarını unutur. Böylece rahatlar ve mutluluğa kavuşur.
Namaz kılarak Allah’a karşı olan bir görevini yerine getiren bir insan, görevini yerine getirmenin huzurunu yaşamanın yanı sıra, dünya ve Ahiret de mutlu olacağının haklı sevincini yaşar. Dolayısıyla rahatlar, stresten kurtulur ve mutlu olur. Yüce Allah kur’an da “...Haberiniz olsun ki kalpler ancak Allah’ı anarak huzura kavuşur.” (Rad suresi, 13/ 28)

2.2. NAMAZ İNSANIN DAVRANIŞLARININ BİLİNÇLİ OLMASINI SAĞLAR

S. 12- “Namazı bilinçli kılmak” ne demektir? Bunun davranışlara etkisi nedir?
Namazı huşu içinde kılmak demektir. O halde huşu nedir? Huşu: “Allah'a karşı korku ve sevgi ile boyun eğme ve bu duygu ile alçak gönüllülük ve tevazu gösterme demektir. Nerede olunursa olunsun, Allah Teâlâ'nın her şeye muttali (haberli) olduğunu azametini ve kişilerin kusurlarını bilmeyi gerekli kılar. Asıl huşû, bu bilgilerden doğar. Bunun için huşû yalnız namaza bağlı değildir. Namazda, namaz dışında, yalnızken de huşû uygulanır.
Huşû ve huzur-ı kalb namazda şarttır. "Zikrim için beni hatırlamak için namaz kıl" (Tâha, 20/14) âyeti buna bir örnektir.
Gaflet zikre engeldir. Bütün namazı gaflet ile geçen bir insan, namazda Allah'ı nasıl hatırlamış olabilir? Allah Teâlâ: "Gafillerden olma" (el-A'raf, 7/205) buyurmaktadır.
Huşu ile namaz, namazda sükûn ve sağa sola bakmayı terk etmek gibi, aza ve organlarla ilgili fiillerden kabul etmişlerdir.
Ashâb-kirâmdan Abdullah bin Abbas bu âyetteki "hâşiûn'"u, "Onlar namazlarında korku ve sükûnet içindedirler" şeklinde tefsir eder.
Muhammed b. Şirin'den (ö. 110/728) şöyle dediği nakledilmiştir: "Rasûlüllah (s.a.s)'ın ashabı, namazda gözlerini gökyüzüne kaydırıyorlardı. Mü'minûn sûresinin huşû'dan söz eden ilk âyetleri nâzil olunca, gözlerini secde edilecek yere bakacak şekilde indirdiler" (İbn Keseîr, a.g.e, II, 559).
Namazda huşû kalbin tam olarak dış ilgilerden boşaltılıp, Allah'a bağlanması ile meydana gelir. O zaman gönül huzuru duyulur. Nebi (s.a.s) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Bana güzel koku, kadın sevdirildi. Namaz da gözümün nuru kılındı" (Nesâî, İşretu'n Nisâ l; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 111, 128, 199, 285, 1, 245, 255, 296).
Kişinin iç dünyası ile ilgili olan huşû hali dıştaki davranışlarına yansır. Psikolojik bakımdan da bunun böyle olması gerekir. Çünkü beden, ruhi olayların aynasıdır. Meselâ; ruhunda üzüntü veya sevinç olan kişinin bu ruhi halini, yâni üzüntü veya sevincini mimiklerinden, yüz hatlarından ve davranışlarından anlarız. Bundan dolayıdır ki âlimler namazdaki huşû'u şöyle izah etmişlerdir: "Namazda huşû; bütün himmetini namaz için toplamak, namazın dışındaki her şeyden yüz çevirmek, gözlerini secde yerinden ayırmamak, sağa sola bakmamak, elbisesiyle oynamamak ve parmaklarını çıtlatmamaktır” (En-Nesefî, Kadî Beydâvî ve Hak Dini Kur'ân Dili, Mü'minûn, 23/2).
Dikkat edilirse bu izahda kalb ile beden, yani kalb ile aza organlar birlikte dikkate alınmıştır.
Makbul ve olgun bir namazın mutlaka huşû ile kılınması lâzımdır. Namaz sırasında kalb kıbleye yönelmiştir. Kalb ve zihin başka şeylerle meşgulse namaz gafletle kılınmış demektir. Böyle namaz, Allah’ı hatırlatmaz. Halbuki namaz, Allah’ı hatırlatmak içindir. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurur: "Beni hatırlamak ve anmak için dosdoğru namaz kıl" (Tâhâ, 20/14). Bu da ancak namaz ile olur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://klavyebebeleri.umbb.net
nowrun
Özel Kullanıcı
Özel Kullanıcı
nowrun


Mesaj Sayısı : 556
Para : 93805
Rep : 0
Kayıt tarihi : 09/06/13

 Sorularla Namaz 52 Soru ve Cevapları Empty
MesajKonu: Geri: Sorularla Namaz 52 Soru ve Cevapları    Sorularla Namaz 52 Soru ve Cevapları EmptyPerş. Ağus. 01, 2013 5:17 am

S. 13- Namaz kılan herkesin davranışlarının değiştiği söylenebilir mi? Niçin?
Eğer kişi namazı huşu ile kılmıyorsa, tabiatıyla böyle bir namaz davranışların değişmesine katkı sağlamaz. Çünkü Allah bu konuda şöyle buyuruyor: “İşte  namaz kılan (münafık) ların vay haline ki, onlar namazlarından gafildirler, onlar riyakârların ta kendileridir.” (Maun suresi, 107/ 4-5-6)
Bu ayetten anlaşıldığına göre, olumsuz davranışları olumlu olarak değiştiren namaz: “Gaflet içinde kılınan namaz değil bilinçli olarak kılınan namazdır.”
Ebû Hureyre (r.a)'ın rivâyetine göre bir gün Hz. Peygamber (s.a.s) mescide girdi. O arada bir adam daha mescide girdi ve namaz kıldı. Sonra Hz. Peygambere gelerek selâm verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Dön ve namazını kıl; çünkü sen namaz kılmadın" buyurdu (Buhârî, Eymn, 15; Tirmizî, Salat, 110, İsti'zân, 4; Nesâî, İstiftâh, 7, Tatbîk, 15, Sehv, 67; İbn Mâce, İkâme, 72). Bir başka hadisinde Hz. Peygamber: Rükû ve secdeleri tamamlayın" buyurmuştur (Buharî, Eymân, 3; Müslim, Salât, III; Nesâî, Tatbîk, 16, 60). Diğer bir rivâyette de "Rükû ve secdelerinizi güzel yapın" (Ahmed b. Hanbel Müsned, II, 234, 319, 505) buyurulmuştur.
Teberanî'nin el-Kebr'indeki bir hadise göre Hz. Peygamber (s.a.s) namaz kılarken rükûyu tam yapmayan, secdeye de yatıp kalkan bir adamı görünce: "Şu adam bu hali üzere ölse Muhammed milleti dışında ölmüş olurdu" buyurdu.
Huzeyfe (r.a) rükû ve secdelerini tam yapmayan bir adamı gördü ve adam namazı bitirince, namazının olmadığını, eğer ölmüş olsa, sünnet üzere ölmeyeceğini; bir başka rivâyette de, Hz. Muhammed (s.a.s)'in yaratıldığı fıtratın dışında bir fıtrat üzere ölmüş olacağını hatırlattı (Buhârî, Ezan 119; Nesâî, Sehv, 66; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 384). Ayrıca Hz. Peygamber ahirette kişinin ilk sorguya çekileceği ibadetin namaz olduğunu haber vermektedir. Eğer namazı düzgün ise kurtuluşaermiştir. Eğer namaz konusunda başarısız olmuş ise, hüsrana uğramıştır (Tirmizî, Salât, 188; Ebû Dâvud, Salât, 145; Nesâî, Salât, 9, Tahrîm, 2; İbn Mâce, İkâme, 202; Darimı, Salât, 91,...).
Eğer kişi hem namaz kılıyor hem de Allah’ın yasaklarından kaçınmıyorsa, bu kişinin kıldığı namaz Allah için kılınan bir namaz değildir.

S. 14- Namaz davranışlarda bilinçli olmaya nasıl katkıda bulunur?
Eğer bir kimse namazını bilinçli olarak kılarsa,, diğer insanlara yararlı olan davranışları yapmaya çaba sarf eder. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Hakikat insan, hırsına düşkün (ve sabrı kıt) yaratılmıştır. Kendisine şer dokundu mu feryadı basandır, ona hayır dokununca da çok cimridir. (Fakat şunlar) öyle değil: Namaz kılanlar ki onlar namazlarına devam edenlerdir (ihmal etmeyenlerdir).” (Mearic Suresi, 70/19-20-21-22-23)
Namaz insana kişilik kazandırarak davranışlarında tutarlı olmasını sağlar. Kişiye oto kontrol disiplini çerçevesinde hareket etmesini öğütler. Cebrail (a.s.)’ın Hz. Muhammed’e: “İhsan nedir?” diye sorması üzerine şu cevabı vermiştir: “Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmendir. Çünkü sen onu görmüyorsan da şüphesiz O, seni görüyordur.”
Namaz kılan kişi Allah’ın kendisini her an gördüğüne inandığı için kötü davranışlardan kaçınır, iyi ve güzel davranışlara yönelir.
Eğer bir insanın bilinci normal gelişme süreci içinde vicdan seviyesine varırsa, kötü bir davranış yaptığında pişmanlık duyar. Hemen tövbe eder, affedilmesi için dua eder ve davranışlarını bilinçli yapma konusunda daha duyarlı olmaya çalışır.

S. 15- Namaz, niçin Allah’a teşekkürün bir ifadesidir?
Şükür: “Verilen herhangi bir nimetten dolayı, bu nimeti verene karşı söz, fiil veya kalb ile gösterilen saygı ve karşılık, iyiliğin kıymetini bilme ve iyilik yapana bu hissi gösterme, nimet ve iyiliği anıp sahibini övme”.
Namaz,, vücudun bütün organlarıyla kılınarak Allah’a şükrün bir ifadesidir. Her çeşit nimeti veren Allah'ın emir ve yasakları, vücudun hangi organını ilgilendiriyorsa, o organın, Allah'ın emir ve yasaklarına uygun hareket etmesini sağlamak gerekir. Namaz Allah’ın verdiği sonsuz nimetlere karşılık olarak şükretmemizi sağlayan ibadetlerin başında gelir.
İşte bütün bu sebeplerden dolayı namaz, Allah’a teşekkürün bir ifadesidir.

S. 16- Namaz niçin topluma güvencedir?
Cemaatle kılınan namazlar, (beş vakit namaz, Cuma namazı ve bayram namazları) insanlar arasında birlik ve dayanışmanın sağlanmasına katkıda bulunur. Böylece namaz birlik ve beraberliğin devamına ve korunmasına yardım ederek toplumda bulunan insanların birbirlerine güvenlerini sağlar.
Ayrıca cemaatle namaz, komşular arasında kaynaşma düzeninin kurulması, namaz vakitlerinde semt sakinlerinin buluşmaları, Müslümanlar arasında bulunması gerekli olan birlik ve beraberliğin örnek bir misâlini vermek ve pekiştirmek gibi yararlarıyla da topluma güvence olur. (İbn Mâce Terceme ve Şerhi, II, 632).
Peygamberimize mümin kidir diye sorulması üzerine, “elinden ve dilinden herkesin emin olduğu kimsedir” buyuruyor. Dolayısıyla namaz kılan müminde toplumun kendisine güvendiği bir insan olarak namazın sağladığı güvenceyi çevresine sunmuş olur.

2.3 Namaz birlikte yaşama ve dayanışma bilincini geliştirir



S. 17- Namazın birlikte yaşamaya ve dayanışmaya katkıları nelerdir?
Cemâatle kılınan namaz bu sorunun cevabını vermek bakımından önemli bir konuma sahiptir.
Cemâatle namaz; bir araya gelen Müslümanların bir imama uyarak topluca kıldıkları namaza denilir.
"Dinin direği" olarak tanımlanan ve İslâm'ın beş şartından birisi olan beş vakit namazın, İslâm'ın cemâate verdiği önemden dolayı, toplu olarak edâ edilmesi gerekmektedir.
Dinimiz birlikte yaşama ve dayanışmanın sağlanması için cemaatle namaz kılmayı teşvik etmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.) cemâatle namazın faziletini şöyle açıklamıştır. "Cemâatle kılınan namaz, bir insanın tek başına kıldığı namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir. " (Buhârî, Ezan 30; Salât 87; Müslim, Mesâcid 245; Ebû Davud, Salât 48; Tirmizî, Salât 47). Başka bir rivayette bu fazilet yirmibeş derece olarak ifade edilmiştir. (İbn Mâce, Mesâcid, 16). Ayrıca Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur: "Bir kimse güzelce abdest alır, sırf namaz için câmiye giderse, camiye varıncaya kadar atmış olduğu her adıma mukabil bir derece yükselir ve bir günahı silinir." (Ebû Davud,'Salât,Cool"Eğer halk yatsı ve sabah namazlarındaki fazileti bilselerdi, emekleyerek dahi olsa cemâate gelirlerdi. " (İbn Mâce, Mesâcid, 18) "Kim yatsıyı cemâatle kılarsa, gecenin yarısını ibadetle geçirmiş gibi olur. Kim hem yatsı hem de sabahı cemâatle kılarsa, bir geceyi ibadetle geçirmiş gibi olur" (Ebû Davûd, es-Salâ, 45).
Peygamber (s.a.s.), bir taraftan cemâatle namaza teşvik ederken, diğer yandan cemâati terkedenleri şöyle yermektedir:
"Vallahi içimden öyle arzu ediyorum ki, namaza durulmasını emredeyim de ikâme edilsin, sonra bir adama emredeyim halka namaz kıldırsın. Bu emirden sonra beraberinde odun demetleri olan bir kaç' adamı, cemâate gelmeyen gurüha götürüp de üzerlerine evlerini cayır cayır yakayım. " (el-Muvattâ', Cemâa 3; İbn Mâce, Mesâcid, 17). "Vallahi bazı kavimler cemâatleri terketmekten vaz geçecekler ya da Allah onların kalblerini mühürleyecektir. Sonra da muhakkak gafillerden olacaklardır. " (İbn Mâce, Mesâcid, 17).
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) zamanından günümüze kadar namaz bu üstün faziletinden dolayı cemâatle edâ edilmiş, bu maksat için inşa edilen camiler de, ifâ ettikleri daha bir çok fonksiyonlarıyla birlikte sosyal birer kurum haline gelmişlerdir.

S. 18- Allah katında herkesin eşit olduğu düşüncesi, toplumsal yaşama hangi katkıları sağlar?
Cemâatle namaz kılan Müslümanlar, makam mevki gibi (amir memur, işçi patron, zengin fakir, vb) sınıf ayrımı yapmadan omuz omuza aynı safta aynı duygularla ibadet ederek eşitliğin canlı bir tablosunu ortaya koyarlar. Böylece Allah  katında herkesin eşit olduğu uygulamalı olarak gösterilerek; birlik ve beraberlik, dayanışma, karşılıklı sevgi saygı gibi toplumsal ilişkiler gerçekleşmiş olur.
Bir kimsenin cemaatle namaz kılarak herkesin eşit olduğunu görmesi ve yaşaması kendisinin gurur, kibir, üstünlük, kıskançlık ve alay etme gibi toplum yaşamı olumsuz olarak etkileyen düşüncelerden kurtulmasını sağlar.
Başka bir ifadeyle kardeşlik, dayanışma ve yardımlaşma toplumsal yaşamın vazgeçilmez bir kuralı haline gelir. Kimse kimseye zarar vermeyi düşünmez. Aksine herkes birbirinin iyiliğini ister duruma gelir.

S. 19- Kıbleye yönelmek, insanlara neler hissettirir?
"Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilip durduğunu görüyoruz. Elbette seni hoşlanacağın bir kıbleye döndüreceğiz. (Bundan böyle) yüzünü Mescidü'l-Haram tarafına çevir. Nerede olursanız yüzlerinizi o yöne çevirin..." (el-Bakara, 2/144) âyetinin gelişinden sonra kıble Kâbe'ye çevrildi.
Namazdaki gibi farz olmamakla birlikte diğer bazı durumlarda da Kabe'ye, eş deyişle kıbleye yönelmek Hz. Peygamber (s a.s)'in sünneti gereği gelenekleşmiştir. Namaz dışındaki dua ve ibadetlerde, Hac görevinin gereklerinden olan ihrama girilmesi sırasında, cemrelere taş atarken kıbleye dönülmesi gerekir. Cenazeler gömülürken sağ yanlarına yatırılarak yüzleri kıblene çevrilir. Hayvanlar da kesilirken kıbleye doğru yatırın. Tüm bunlarmü'minin ibadet ve fiillerinde Allah'a yönelişini, O'nun hoşnutluğunu arayışını simgeler.
Buna karşılık bazı yakışıksız durumlarda kıbleye yönelmekten kaçınılmalıdır. Sözgelimi abdest bozulurken kıbleye yönelinmemesi, sırt dönülmemesi gerekir. Hz. Peygamber (s.a.s)'in, "Biriniz kaza-yı hacet istediği zaman, kıbleyi ne karşısına alsın, ne de arkasına. (Medine'ni) doğusuna ya da batısına doğru dönün" anlamındaki söz ve davranışlarından kaynaklanan bu tutum, Allah'ı çirkinliklerden tenzihe yönelik bir tutumdur.
Herkesin ve her şeyin yaratıcısı, sonsuz güç ve kudret sahibi yüce Allah’ın kendisini huzuruna kabul ettiğini, duasına cevap vereceğini, alnından öpeceğini, hoşnutluğunu kazanacağını ve cennete gideceğini hissettirir.

S. 20- Namaz, insanlar arasında sevgi ve kardeşlik duygularının gelişmesine nasıl yardımcı olabilir?
Sevme duygusu, bir kimseye veya bir şeye muhabbet besleme hissidir. Sevgi, insanlarda doğuştan bulunan bir duygudur. Sevgi, topluma huzuru ve kardeşliği getiren birleştirici bir unsurdur. Kur'an, kalplerin sevgi ile birleşmesine önem verir. Mü'minin gönlü sevgi ile doludur. Kin ve düşmanlık kâfirlerin özelliklerindendir. Allah Teâlâ iman edenlerin kalplerini sevgi ile birleştirmiş, onları bu sevgi ve bağlılıkla güçlendirmiştir. Allah şöyle buyuruyor: "Ve kalplerinin arasını sevgi ile birleştirdi. Yoksa yeryüzünde ne varsa hepsini harcasaydın, yine onların kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah, onların arasını sevgi ile birleştirdi..." (el-Enfal, 8/63).
Müslümanın görevi, sevgisini iyiye, güzele ve meşrû olana yöneltmektir. Sevdiğini Allah için sevmeli, sevmediğini de yine Allah için sevmemelidir. Allah'ın sevdiklerini sırf Allah rızası için sevmek, sevmediklerinden yine O'nun rızasını umarak kaçınmak gerekir.
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: Âllah Teâlâ kıyamet gününde "Benim için birbirlerini sevenler nerede? Onları gölgemden başka gölge bulunmayan bir günde Arşın gölgesinde gölgelendireceğim" buyurur (Müslim Birr ve Sıla, 161). "Bir kimse din kardeşini severse, sevdiğini o kişiye söylesin " (Riyazü's-Salihîn, I, 413).

Bütün bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, namaz kılan Müslümanlar önce birbirleriyle tanışırlar, daha sonra samimiyet kurarlar, birbirlerine yardım ederler. Cami cemaatinden birisi gelmediği zaman, acaba neden gelmedi? Hasta mı? Yoksa başka bir sorunu mu var ki diye düşünür ve onu ziyaret eder. Eğer her hangi bir yardımı dokunacaksa hemen gerekeni yapar. Bu örnekte de görüldüğü gibi namaz insanlar arasında sevgi ve kardeşlik duygularının gelişmesine katkı sağlar.

S. 21- Camide namaz kılan bir kişi orada neler öğrenir?
Cami, toplayıcı, toplayan, kaplayan, Müslümanların ibadet gayesiyle toplandıkları yer, demektir.
"Câmi" terimi "(cemaatleri) bir araya getiren mescid" anlamındaki "el-mescidü'l-câmi"den kısaltılarak sonradan kullanılmaya başlanmıştır.
Kur'an'da, hadislerde ve ilk tarihî kaynaklarda "câmi" yerine "mescid" kelimesi geçmektedir.
Peygamberimiz zamanında ve daha sonraki dönemlerde camiler ilim ve Kültür Merkezi Olarak kullanılmıştı. Hiç bir din İslâm kadar ilme önem vermemiştir. Kendisinin "muallim" olarak gönderildiğini ifade eden Hz. Peygamber (s.a.s) Mescid-i Nebevî'deki "Suffe" ile, üniversitelerin ilk temelini atmıştır. Suffe yatılı bir üniversite özelliği taşımakta idi. Hz. Peygamber (s.a.s)'le başlayan ders halkaları değişik ilim dallarını da içine alarak yüzyıllarca, mescidlerde devam etmiştir. Hz. Peygamber zamanında değişik sosyal amaçlar için de kullanılan mescid (câmi) bir çok müessesenin temelini oluşturur. Câmilere sığamaz hale gelen bu müesseseler daha sonra külliyeleri meydana getirmiştir. Zamanla câmiler, herkesin okuması için eserlerini bir nüshasını buralara bırakan müellifler sayesinde, bir kütüphane hizmeti de vermişlerdir. Satın alınan kitaplarla zenginleştirilen bu kütüphaneler, "hâfız-ı kütüp" adı verilen memurlarca idare ediliyordu. Böylece câmiler ruh ve maddenin bütünleştiği bir merkez durumundaydı.
Cuma günleri verilen vaazlar ve okunan hutbelerle iman, ahlak ibadet ve günlük hayatla ilgili bilgiler öğrenirler.
Kur’an-ı kerimi okumayı öğrenir. Ramazan ayında mukabele (Karşılıklı yapılan okuma) okunduğunda takip eder. Böylece kur’an-ı kerimi okumayı geliştirerek daha doğru ve daha güzel okumayı öğrenir.
Meraklı ve istekli olan ezan okumasını ve müezzinlik yapmasını öğrenebilir.
Başkalarıyla bir arada yaşamayı ve paylaşmayı öğrenir.

S. 22- Namaz, paylaşma ve dayanışmaya nasıl katkıda bulunur?
Namaz kılmak için toplanan insanlar, birbirlerinin sorunlarından haberdar olurlar. Bunları çözümü için birbirlerine yardım ederler. Sıkıntılarını ve mutluluklarını paylaşırlar. Çünkü: “Sıkıntılar ve üzüntüler paylaşıldıkça azalır; sevinç ve mutluluklar paylaşıldıkça artar.”
"İyiliği emretmek ve fenâlıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın, günâh işlemek ve düşmanlık yapmakta yardımlaşmayın. Allah'tan korkun, çünkü Allah'ın azabı çok şiddetlidir" (Mâide, 5/2). “Mü'min erkeklerle mü'min kadınlar birbirlerinin yardımcılarıdır; iyiliği emreder, fenâlıktan alıkorlar, namazı gereği üzere kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Rasûlüne itaat ederler" (Tevbe, 9/71).
Bu ayetlerden anlaşıldığına göre, namaz kılmak için camiye gelen insanlar, birbirleriyle gerek maddi, gerekse manevi yönden paylaşma ve dayanışma halinde olmalıdırlar.
Namaz kılan insanlar, birbirlerine güler yüz ve tatlı dil göstererek sevgilerini paylaşırlar, gönüllerini ve dertlerini birlerine açarlar. Peygamberimiz:"Kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibaret bile olsa hiç bir iyiliği hor görme" (Riyazü's-Sâlihîn, I, 159). Buyuruyor.

2.4. NAMAZ TEMİZLİĞE ALIŞTIRIR
S.23- Namaz hangi temizlik alışkınlıklarının kazanılmasını kolaylaştırır?
Allaha kulluk edebilmek ve Onun rızasını kazanmak için, temizlik ilk şarttır. Çünkü temizliksiz yapılması mümkün olmayan birçok ibadet vardır. Her Müslüman bilir ki; gerek hakiki pisliği (necaseti), gerek hades denilen manevi pisliği temizlemeden namaz kılınamaz.
Temizliğin sebebi namazın farz olmasıdır. Müslümanların temizlik hususunda titiz olmaları, ibadet hayatıyla yakından alakalıdır.
1- Hadesten taharet (Abdestsizlik, cünüplük, hayız veya lohusa hallerinde bulunmaya "hades hâli" denir. Abdestsizlik küçük hades, diğerleri büyük hadestir. Küçük veya büyük hadeslerden temizlenmek abdest almak, yıkanmak veya teyemmüm etmekle olur. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerle birlikte ellerinizi yıkayın. Başınızın bir bölümünü meshedin. Topuklarla birlikte ayaklarınızı da (yıkayın) Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin " (el-Maide, 5/6).
Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: Abdest bozan kimse, abdest almadıkça Allah Teâlâ sizden birinizin namazını kabul etmez" (Buhârî, Vüdû ; 2; Müslim, Tahâre, 2; Ahmed b. Hanbel, II, 308).  Allah Teâlâ temizlenilmeksizin hiç bir namazı kabul etmez" (Buhârî, Vüdû ; 2; Müslim, Tahâre, 1; Tirmizî, Tahâre, 1; Darimî, Vüdû', 21; Ahmed İbn Hanbel, II, 39).
2-Necasetten taharet (Namazdan önce bedende, elbisede veya namaz kılınacak yerde bulunan pisliği temizlemek gerekir. Bu temizlik namazın geçerli olması için ön şarttır.
Elbisede ve namaz kılınan yerde, ayak, el ve dizler ile sağlam görüşe göre alnın konulacağı yerde dört gramdan (1 miskal) fazla insan dışkısı gibi katı yahut avuç içinden daha geniş alana yayılan insan sidiği veya şarap gibi sıvı pisliğin bulunması namazın sıhhatine engel teşkil eder.
Eti yenen hayvanların veya atların sidiği ve dışkısı ise bulaştığı bedenin veya elbisenin dörtte bir bölümünden az miktarı namaza engel olmaz, affedilmiş sayılır. Bundan fazlasını ise, temizlemeye güç yetince namazın sıhhatine engel olur. Allah Teâlâ; "Elbiseni temizle" (el-Müddessir, 74/4) buyurmuştur.
Mescidin içinde küçük abdest bozan bedevî için Resulullah (s.a.s); "Bu bedevinin işediği yere kova ile su dökün " (Buhârı, Vüdû', 58, Edeb, 35, 80; Müslim, Tahâre, 98-100) buyurmuştur.
Namaz kişiye abdest alma, boy abdesti alrak bedensel temizlik ve manevi temizlik, elbise temizliği, namaz kılınacak yerin temizlenmesi gibi alışkanlıkları kazandırır.

S.24- Temizliğin hikmetleri nelerdir?
-  Günahlara kefâret olması,
-  Şeytanı defetmesi,
-  Kızgınlık ve gadab sebebiyle meydana gelen hareketi gidermesi,
- Dünyada vücûdun uzuvlarını yıkamakla, Ahirette de güzelleşmesi. Hz. Osman b. Affan (r.a)'tan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte: “Her kim Allahü Teâlâ (cc)'nın emrettiği gibi abdest alırsa, farz namazlar arasındaki günahlara keffaret olur" (Müslim, Tahare 4) buyurduğu bilinmektedir.
Allahü Teâla (cc) insanlara elbiselerini temiz tutmalarını, pislikten arınmalarını ve ter-temiz olmalarını teklif etmiş, Resûl-i Ekrem (s.a.s) bu konuda mü'minlere örnek olmuştur. Kur'an-ı Kerim'de Orada ter-temiz olmak isteyen kimseler vardır. Allah da ter-temiz onları sever" (et-Tevbe, 9/108) buyurulmuştur. Fakat ayetin hükmü genedir ve temizlik teşvik edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s): "Temizlik, imânın yarısıdır" (Müslim, Tahare, I) diyerek,müminleri bu hususta uyarmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://klavyebebeleri.umbb.net
nowrun
Özel Kullanıcı
Özel Kullanıcı
nowrun


Mesaj Sayısı : 556
Para : 93805
Rep : 0
Kayıt tarihi : 09/06/13

 Sorularla Namaz 52 Soru ve Cevapları Empty
MesajKonu: Geri: Sorularla Namaz 52 Soru ve Cevapları    Sorularla Namaz 52 Soru ve Cevapları EmptyPerş. Ağus. 01, 2013 5:17 am

S.25- Namaz öncesi ne gibi hazırlıklar yapılmaktadır? Bunlar temizlik alışkanlığının kazanılmamasına nasıl yardımcı olmaktadır?
Namaza başlamadan önce yapmamız gereken hazırlıklardan biri, abdest almaktır. Abdest, kulun nefsine zor geleni yapması nedeniyle, kulluğun ispat edildiği bir ibadettir. Abdest alarak namaza hazırlık yapan insana yüce Allah peşin olarak bir sağlık nimeti verir.
İslâm'da bazı ibâdetlerin yerine getirilmesi için yapılan ve bizzat kendisi ibâdet olan temizlenme. Abdest kelimesi Farsça'da su anlamına gelen "âb" ile el anlamına gelen "dest" kelimelerinden oluşmuş birleşik bir isimdir. Arapça karşılığı olan "vudû" kelimesi hadislerde kullanılmıştır. Kur'ân-ı Kerim'de ise temizlik anlamında "tahâret" ve "zekâ" kelimeleri geçmektedir. Vudû' kelimesi, güzellik ve temizlik anlamına gelmektedir. Dolayısıyla ibâdete başlanmadan önce insanın iç dünyasını güzelleştirmesi ve dışını da iyice temizlemesi gerekir.
İslâm'da abdestin farziyetine "Ey iman edenler, namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerinizle birlikte ellerinizi yıkayın. Başınıza meshedin. Her iki topuğunuzla birlikte ayaklarınızı da (yıkayın)..." (el-Mâide, 5/6), ayeti işâret. etmektedir.
Hz. Peygamber (s.a.s.)'in abdest almadan hiç bir iş yapmadığını görüyoruz (Elmalılı, Hak Dini Kur'ân Dili, II, 1583). Ancak abdest her amel ve ibâdet için değil başta namaz olmak üzere bazı ibâdetler için farz kılınmıştır. Fakat müslümanın sürekli abdestli bulunması sünnettir.
Abdest her şeyden önce her türlü pislik ve kirlilikten kurtulmak, yani maddî ve manevî bütün pislik ve mikroplardan uzak kalmak için İslâm'ın emrettiği önemli bir ibâdettir. Mikrobun en kolay ürediği yer ağızdır. Ağızdan başlayarak el, yüz ve ayakların günde beş defa temizlenmesi İslâm'ın temizliğe verdiği önemi gösterir. Böylelikle İslâm yüzyıllar önce temizliğin üzerinde durup insanoğlunu maddî-manevî her türlü pislik ve mikroptan korumayı hedeflemiştir. Bunun yanında abdest alan bir insan, kendini manen temiz ve rahat hisseder ve bu güzel his ve temiz duyguyla Allah'a ibâdete durur. Bu da ruhun temizliğini sağlamaktadır. İnsanın yaratılış gayesi olan Allah'a kulluk böyle bir temizleme ameliyesi ile başlayınca insanoğluna vereceği zevk ve rahatlığın değeri sonsuzdur.
İnsan abdestle bedenen ve mânen temizlendikten sonra Allah'ın huzuruna çıkar. Böyle bir temizlenme ile günlük bütün yorgunlukları ve yükleri geride bırakır.
Abdest almakla, dünyevî ve uhrevî birçok fazilet ve güzellikler elde edilir. Hz. Peygamber (s.a.s.) abdestle ilgili olarak şöyle buyururlar: "Bir müslüman abdest alıp yüzünü yıkadığında, yüzündeki âzaların işlediği bütün günahları; el ve ayaklarını yıkadığında el ve ayaklarıyla işlediği bütün hata ve günahları, su damlalarıyla beraber akıp gider ve kendisi de tertemiz olur. Hatta kirpik ve tırnak diplerindeki günahlarından eser kalmaz. Âdâp ve erkânına uymak suretiyle abdest alıp kıbleye dönerek: "Eşhedü en lâ ilâhe illallahü vahdehu lâ şerike leh ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Rasûlühü" diyen bu kul için cennetin kapıları açılmıştır; o, cennet kapılarının dilediğinden içeri girer."(Müslim, Tahare, 32, 33; Tirmizî, Tahâre, 2).
Allah Teâlâ; "Elbiseni temizle" (el-Müddessir, 74/4) buyurmuştur. Bu ayet namaz öncesinde elbise temizliğinin yapılması gerektiğine işaret eder.
Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerle birlikte ellerinizi yıkayın. Başınızın bir bölümünü meshedin. Topuklarla birlikte ayaklarınızı da (yıkayın) Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin " (el-Maide, 5/6). Ayet, namaz öncesi yapılması gereken temizliklerden bir diğeri olan cünüp olanın boy abdesti alarak iyice temizlenmesine dikkatimizi çekmektedir.
Namaz öncesinde yapılacak temizliklerden biri de, namaz kılnacak olan yerin temiz olması şartıdır. Mescidin içinde küçük abdest bozan bedevî için Resulullah (s.a.s); "Bu bedevinin işediği yere kova ile su dökün " (Buhârı, Vüdû', 58, Edeb, 35, 80; Müslim, Tahâre, 98-100) buyurmuştur.
Bütün bu temizlikleri günde beş defa yapan bir Müslüman, günlük olarak yapılan temizlik kuralı haline getirdiği bir temizlik alışkanlığı kazanır. Eğer söz konusu bu temizlikleri yapmazsa rahatsız olur.
NAMAZ YOLNDA KOMAZ
Sabah, öğle ikindi, akşam, yatsı beş vakit,
...
Namaz demek Allah’ın çıkmaktır huzuruna,
...
Abdest alıp temizlen, temiz ol erkenden
Temizliğe alışmak gerekir çocuk iken.
M. Şerafettin YALTKAYA
(Seyfettin YAZICI, Temel Dini Bilgiler,s. 77)

 [b style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif; color: rgb(3, 3, 3);"]S.26- Namaz, sağlıklı bir yaşam için başka hangi katkıları sağlayabilir? Düşününüz.[/b]
Namaz için günde beş defa alınan abdest her şeyden önce her türlü pislik ve kirlilikten kurtulmak, yani maddî ve manevî bütün pislik ve mikroplardan uzak kalmak için İslâm'ın emrettiği önemli bir ibâdettir. Mikrobun en kolay ürediği yer ağızdır. Ağızdan başlayarak el, yüz ve ayakların günde beş defa temizlenmesi İslâm'ın temizliğe verdiği önemi gösterir.
Böylelikle İslâm yüzyıllar önce temizliğin üzerinde durup insanoğlunu maddî-manevî her türlü pislik ve mikroptan korumayı hedeflemiştir. Bunun yanında abdest alan bir insan, kendini manen temiz ve rahat hisseder ve bu güzel his ve temiz duyguyla Allah'a ibâdete durur. Bu da ruhun temizliğini sağlamaktadır. İnsanın yaratılış gayesi olan Allah'a kulluk böyle bir temizleme ameliyesi ile başlayınca insanoğluna vereceği zevk ve rahatlığın değeri sonsuzdur.
İnsan vücudunun dış tesirlere açık ve dolayısıyla kirlenme ihtimali daha çok olan yerlerinin sık sık yıkanmasının temizlik ve sağlık açısından sağlayacağı faydalar çoktur. Bunların yanında namaz için alınan abdestin insan sağlığı bakımın dan temin edeceği diğer maddî faydaların bazıları şöyle sıralanabilir:
Vücut doku ve hücrelerinin iyi beslenebilmesi için kan dolaşımını sağlayan damarların doğal esnekliklerinin korunmasında ve damar sertlikleri ile tıkanmalarının önlenmesinde abdestin rol büyüktür.
Vüücutla farklı ısıdaki suyun deriye temas etmesiyle damarlar açılıp kapanarak esneklik kazanır. Damarlarda daralma ve tıkanmaya yol açan vücut dokularındaki birikmiş artık maddelerin daha çok el, ayak ve yüz bölgelerinde bulunduğu göz önüne alınırsa, abdest alırken, yıkamak üzere bu organların seçilmesindeki hikmet daha iyi anlaşılır.
Ağız, burun  ve boyunun iki yayının su ile teması da özellikle beyinde kan dolaşımını güçlenmesi bakımından çok faydalıdır.
Bunun gibi vücudun temel korunma sistemi olan lenf dolaşımını sağlayan ve vücuda giren mikroplara karşı koyarak onlarla savaşan beyaz kan hücrelerini (lenfosit), dokuların en ücra köşelerine ulaştıran lenf damarlarının düzenli çalışmasında da abdestin büyük tesiri vardır.
Abdestte el ve ayakların yıkanması, vücut merkezine uzak bölgelerdeki lenf damarlarının dolaşım hızını artırdığı gibi, lenf sisteminin en önemli bölgeleri olan yüz, boğaz ve burnun yıkanması da bu sisteme önemli bir masaj ve güç kaynağı olur.
Diğer taraftan, insan vücudunda bütün hücrelerin çevresinde belli bir oranda bulunan ve vücut bütününde normal durumda hissedilmeyecek derecede denge arz eden statik bir elektrik vardır. Havada oluşan elektriklenme, özellikle zamanımızda yaygın olarak kullanılan plastikten yapılmış giyim eşyaları, taşıt araçları vb. şeyler vücudun dış yüzünden aşırı elektron artışına sebep olur. Bu durum sinir sistemi üzerinde ciddi rahatsızlıklar doğuracağı gibi, deri altındaki minik kasların yorulması ve esnekliklerini kaybetmesi sebebiyle yüzde ve diğer yerlerde kırışıklıklar ve sarkmalara da yol açar.
Vücuttaki statik elektriğin fazlasını atmanın yollarından biri de su ile yıkanmak veya toprağa temas etmektir. Bu ise abdest ile teyemmümün vücudun elektrostatik dengesini korumadaki rol ve  önemine işaret bakımından önemlidir. (Abdülkadir ŞNER, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Abdest maddesi, C: 1, S: 70)
Kolları yıkama (kol banyosu) yüksek değere sahip devâ hazinesinin bir pırlantasıdır.
Kolları yıkama, özellikle kalbinden şikâyetçi olanlar tarafından çok sevilip, takdîr edilmektedir. Böyle yüzlerce hasta, bu kıymetli tedavi şeklini kendilerine bildirdiğinden dolayı, bana teşekkür ettiler. Kalb üzerinde baskılar, etrafında batmalar, huzursuzluklar v.s. kolları yıkama ile hafiflemekte, ekseri halde yok olmaktadır. Rahatsız edici kalb çarpıntılarında da çok olumlu etkisi görülmektedir.
Nâhoş bir durum olan, soğuk veya sıcak eller, (her iki durum da kan dolaşımındaki aksaklıklara işarettir.) aynı zamanda çok terleyen eller, uzun süre kolları yıkamaya devam etmek sureti ile muhakkak sıhhat bulur ve normal duruma dönerler.
Sinir ve kalb hastaları, soğuk kol banyosunu, her gün öğleden önce ve sonra alabilirler.
Her sağlıklı kişi de kol banyosunu sık ve devamlı tatbik etmelidir.
Hârikulâde ferahlatıcı ve teskîn edici özelliğe sahip, özellikle aşırı heyecan durumlarında, yorgunluk hallerinde, hayret verici bir tesir gösteren"kolları yıkama" işi yapılmalı, her zaman buna devam edilmelidir.
Zor ve yorucu çalışma sonucu evine dönen kimseler, yemeğe oturmadan evvel, kollarını yıkamalıdırlar. O zaman, vücutları ferahlayacak, ruhen teskin olmuş ve zinde şekilde yemek yiyecek, iki misli lezzet ve fayda temin edilmiş olacak.
Kolları yıkamanın faydaları çok yönlü olup, ehemmiyeti, insan sağlığına olumlu yönde tesiri büyüktür. Bilhassa yukarıda da işaret ve izah edildiği gibi, kalbinden şikâyetçi olanlar (kalb hastaları) için, terk edilmemesi gereken bir zarurettir.
Kolları yıkamanın (bilhassa soğuk su ile) psikolojik etkisi, sinir sistemi üzerinde husule getirdiği yapıcı (faydalı) fonksiyondan meydana gelir. (Ferahlama, hafifleme durumu, kalbe ve beyne intikal eder.) Kan dolaşımına da etkisi vardır. (Kalbin yükü hafifler ve işi kolaylaşır.) Tansiyon normal hal alır.
Kolları yıkama gerçekten ideal bir kalb ilâcı olup, asla zararı olmaz. Sonra bu banyonun özelliği, fakir ve zengin, sıhhatli ve hasta kimseler tarafından, her zaman tatbik edilebilmesidir.
Kolları yıkama ameliyesinin özelliği, kalbi ve kasları kuvvetlendirici fonksiyonu, aynı zamanda yumuşak ve teskin edici sinir ilâçlarını kendisinde toplamış olmasıdır.


S.27- Boy abdesti almanın sebebi ve hikmetleri nelerdir?
Gusül, âkıl-bâliğ olan her Müslümana, kendisinde guslü gerektiren bir hal meydana geldiği takdirde farzdır. Gusül temizliğinde, mânevî ve uhrevî birçok faydaların yanı sıra, pek çok maddî fayda ve güzellikler de bulunmaktadır. Bu sebeple İslâmiyet, gusle büyük ehemmiyet vermiştir.
İnsan bu vecibeyi yerine getirmekle, hem Allah'ın muhabbetini kendine kazanmakta ve rızasına nâil olmakta; hem de maddeten sıhhat ve âfiyet kazanmaktadır.
Gusül, aynı zamanda küçük günahlara da keffârettir. Peygamber Efendimiz, Enes bin Mâlik Hazretlerine hitâben: "Ey Enes! Guslederken mübalâğa et. Böylece yıkanma mahallinden ayrılırken üzerinde günah ve hatâlardan arınmış olarak çıkarsın" buyurmuşlardır. Hz. Enes de: "Yâ Resûlâllah, mübalâğa nasıl olur?" diye sorduklarında, şu cevabı almışlardır: "Saç diplerini ıslat ve deriyi de pisliklerden arındır."
Cünüplük, ibadetleri ifaya mâni, mânevî bir kirlilik hâli olduğu için, en başta mü'minin kendine ağır gelen, huzursuz kılan, ruhunu daraltan bir durumdur. Rivâyetlerde, yeryüzünün cünüp gezen insanlardan tiksinti duyup onları Allah'a şikâyette bulunduğu zikredilmiştir.
Cünüp insanların yanına rahmet meleklerinin gelmeyeceği de yine rivâyetler arasındadır. Bu sebeple takvâ sahibi kimseler, kendilerinde cünüplük hâli meydana geldiğinde, bu halden kurtulmak konusunda acele etmişler; geceyi cünüp olarak geçirmekten şiddetle kaçınmışlardır. Bu, işin takvâ yönüdür.
Bütün bunlar, cünüp olan bir insanın, uğursuz ve maddeten pis ve necis olduğu mânasına gelmez. Cünüp kimse ile görüşülüp konuşulmayacağı söylenemez. Dikkat edilmesi gereken husus; namaz vaktini geçirmeden yıkanmaktır. İnsan, namaz vaktini geçirmemek şartıyla, yıkanmayı tehir (geciktirme) edebilir ve bu halde iken cünüp kimseye yapması harâm olan işlerin dışında kalan her şeyi yapabilir. Bu da, işin fetvâ yönüdür.
Cünüplüğün sebebi olan meni, vücudun her tarafından süzülüp dışarıya aktığına göre, bütün vücudun ortak malı olan bir pislikten dolayı temizlik yaparken, yine tümüyle vücudu yıkamak kadar akla uygun ne olabilir?
Tıpta ispat edilmiştir ki, cünüplüğe götüren hareketler,, iç ve dış bütün organların korkunç ve hızlı faaliyet (hareket) gösterdiği ve kişinin âdeta bilincini kaybettiği bir yarı delilik hali içinde meydana gelmektedir. Vücut  müthiş kuvvet harcamakta, kan dolaşımı hızlanmakta, soluk alıp verme sıklaşmaktadır. Bu sebeple meni boşalmasının arkasından kişi, yorgunluk ve halsizlik hisseder.
İşte hem bu çöken miskinliği ortadan kaldırarak organları normal hareketlerine kavuşturup gidermek, hem de dışardan temiz hava alıp geriye pis hava vermemizde büyük hizmeti dokunan derideki ince deliklerin, cinsi heyecan içinde fazla açılıp kirle dolanlarını temizleyip açmak için dinimiz, cünüp olunca bütün vücudu yıkamayı emretmiştir.

NAMAZ
Allah’ım sana özgü kıldığımız her namaz,
Sağlığa bundan daha faydalı bir şey bulunmaz,
Müslüman abdest alır, her fırsatta yıkanır,
Çünkü İslam dininde temizlik, imandandır.
Ahmet DEMİRAY,
(Şiirleşen Dualar, s.27)

S.28- Kötü duygu ve düşüncelerden uzaklaşmak, temizlik olarak kabul edilebilir mi?
Abdest, boy abdesti ve teyemmümün günahlara kefâret olması, şeytanı defetmesi, kızgınlık sebebiyle meydana gelen hareketi gidermesi, dünyada vücûdun uzuvlarını yıkamakla, Ahirette de güzelleşmesi. Hz. Osman b. Affan (r.a)'tan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte: “Her kim Allahü Teâlâ (cc)'nın emrettiği gibi abdest alırsa, farz namazlar arasındaki günahlara kefaret olur" (Müslim, Tahare 4). buyurulması  kötü duygu ve düşüncelerden uzaklaşmak, temizlik olarak kabul edilebileceğinin delilidir.
Kötü duygu ve düşüncelerden uzaklaşmak, manevi temizlik ile gerçekleşir. Bunun içinde kötülüklerden uzak durmak, işlenmiş olan günahlardan pişmanlık duyarak tövbe etmek ve başta namaz olmak üzere ibadetlere devam etmek gerekir. "Bütün insanlar hatalıdır; hatalı insanların Allah katında en makbul olanları tövbe edenleridir" (et-Tac, V, 151). Ve “Söyleyin sizden birinizin kapısı önünde bir akarsu bulunsa, ev sahibi de günde beş defa içinde yıkansa ne dersiniz ? kirden, pastan bir eser kalır mı? Buyurdu. Ashab (orada bulunan peygamberimizin arkadaşları): “Hayır, hiçbir kir  pas kalmaz” dediler. (bunun üzerine) Peygamberimiz: “İşte beş vakit namazda bunun gibidir. Onlarla yüce Allah günahları yıkar ve siler.” (Buhari, Mevakit, 6) Buyurdu.

S.29- “Temizlik imandandır.” Sözünü, konuyla ilgili olarak değerlendiriniz.

Allah (c.c.), kâinata büyük bir temizlik kanunu koymuş ve bütün mahlûkatın bu kanuna itâat etmelerini emretmiştir. Çevremize şöyle bir göz gezdirdiğimiz zaman, atomlardan güneşlere, zerrelerden yıldızlara kadar bütün varlıklarda, bu temizlik kanununun hükmettiğini görürüz.
Kandaki alyuvarlar, vücuda giren zararlı mikrop ve maddeleri yok ederek bu emre uyarken, her zaman içimize alıp verdiğimiz nefes de kanı temizleyerek aynı kanuna tâbi olduğunu gösterir. Göz kapakları, gözleri siler. Sinekler, kanatlarını süpürüp temizlemekle o emri dinledikleri gibi, gökyüzündeki koca bulut ve hava da dinler. Hava, yeryüzüne konan toz topraktan ibaret süprüntülere üfler, temizler. Bulut, ıslak bir sünger gibi zemin bahçesine su serper, toz toprağı yatıştırır. Sonra kendisi de (âdeta) gökyüzünü kirletmemek için süprüntülerini toplayıp intizam içinde çekilir, gider. Göğün güzel yüzünü ve gözünü silinmiş, süprülmüş parıl parıl parlar halde bırakır.
Bütün bunlar, Allah'ın kâinata koyduğu temizlik kanununun ne derece intizam içinde işlediğinin örnekleridir.
Kâinattaki bu umumî temizlik gerçeği, Allah’ın “KUDDÛS” isminin bir cilvesidir.
Atomlardan yıldızlara kadar bütün varlıklar, Allah'ın, Kuddûs ismine dayanan kâinattaki bu muazzam temizlik kanununa itâat edip temizliklerine son derece dikkat ederlerken, elbette insanın bu umumî kanundan, İlâhî âdetten uzak kalması düşünülemez.
Nitekim Cenâb-ı Hak, kâinata koyduğu temizlik emrine, yaratılmışların en eşrefli ve en mükerremi olan insanı da muhatap kılmış, onu maddî ve mânevî temizlikle mükellef tutmuştur.
Canlı - cansız bütün varlıkların boyun eğdiği böyle ulvî bir kanuna, insanın lâkayd kalması, yerler ve gökler Rabbinin emrine karşı gelmesi; elbette büyük bir gaflet ve isyandır. Hem Allah'ın, hem de mahlûkatın hukukuna karşı işlenmiş büyk bir zulümdür.
İşte temizlik hakikatı, Kuddûs ismi gibi İsm-i A'zamdan sayılan bir isme istinad ettiği içindir ki, hadîs-i şerîfte temizlik îmanın nûrundan ve kemâlinden sayılmıştır. Âyetlerde de maddî ve mânevî temizlikler, Allah'ın sevgisini ve rızasını kazanmağa vesile gösterilmiştir.

2.5. NAMAZ ZAMANI İYİ KULLANMAYI ÖĞRETİR
S.30- Beş vakit namaz, zamanı iyi kullanmaya nasıl katkıda bulunur?
Namaz  kılan bir kimse yirmi dört saatin beş vaktinde hazırlık yaparak, disiplinli ve alışkanlığı kazanır. Namaz dışındaki zamanını da planlar. Dolayısıyla işlerini zamanında bitirdiği için daha başarılı ve mutlu olur. Hatta bugünün işini yarına bırakmadığı için çok üretir; ailesine milletine katkıda bulunur.
Birisine randevu verirken halk arasında çok duyduğumuz bir uygulama vardır. “Oraya ikinden sonra gelebilirim”, Akşam namazından sonra buluşalım” gibi sözler, beş vakit namazlarına bağlı olarak yapılan planlamalardır.
Yine insanlar, ezan sesini duyunca, günün akışını ve çabuk geçtiğini belirtmek için, “Öğle ezanı okunuyor, gün ne çabuk geçti, günün yarısı bitti. Eğer acele etmezsem, işimi bitiremeyeceğim” derler. Bunun için namaz zamanı iyi kullanmayı, iyi değerlendirme becerisi kazandırarak pişmanlık duymayız.

3.NAMAZIN ŞARTLARI
3.1.  NAMAZA HAZIRLIK ŞARTLARI
S.31- Kıblenin yönü nasıl belirlenir?

Kıble, Arapça'da yön ve yönelme demektir. İslam'da Müslümanların namaz kılarken yöneldikleri Kâbe yönünü dile getirir.
Görülmesi durumunda kıbleyi doğrudan Kâbe belirler. İslâm bilginleri bu konuda sözbirliği içindedirler. Kâbe'nin görülmemesi durumunda kıblenin nasıl belirleneceği konusunda ise başlıca üç görüş ortaya çıkmıştır. İmam Ebu Hanife'ye göre esas olan Kâbe'nin bulunduğu yöndür. Namaz kılan müslümanın Kâbe yönünde durması yeterlidir. Çünkü özellikle uzak mesafelerde Kâbe'yi tam karşıya alabilmek mümkün değildir.
İnsanın kıbleyi tesbit etmek için araştırma yapması gerekir. Gerekli araştırmadan sonra kıble olarak belirlediği yönde namazını kılar. Bu durumda yön yanlış bile olsa namaz geçerlidir.
Ancak namaz sırasında yönünün yanlış olduğunu öğrenirse kıbleye yönelmesi gerekir. Araştırma yapılmadan kılınan namazda yanlış yöne durulduğu anlaşılırsa namaz yeniden kılınır. Araba, vapur, tren, uçak gibi ulaşım araçlarında namaza başlanırken kıbleye dönülür, aracın hareketi nedeniyle kıbleden sapılması namazı bozmaz. Savaş gibi hayati tehlikenin söz konusu olduğu durumlarda kıbleye yönelme farz olmaktan çıkar. Bu tür durumlarda herhangi bir yöne doğru kılınan namaz geçerlidir.

S.32- Namaz için niyet etmenin neden gerekli olduğunu düşününüz?
Niyet kelimesinin sözlük anlamı, azim, kasıt, kesin irade; kalbin bir şeyi bilmesi; kalbin bir şeye karar verip, o işin niçin yapıldığını bilmesi anlamına gelir.
Hz. Ömer (r.a)'den rivayet edilen bir hadiste de şöyle buyurulur: “Ameller ancak niyetlere göredir...”
Namaz konusunda niyet namazın şartlarından olup, Allah rızası için ihlâsla namaz kılmayı dilemek ve hangi namazın kılınacağını bilmekten ibarettir. İbâdetin âdetten ayrılması ve ihlâsın gerçekleşmesi için niyet bir farzdır. Bu da ibadeti yalnız Allah'a tahsis etmeyi gerektirir. Ayette şöyle buyurulur: "Oysa onlar, yalnız dini kendisine tahsis ederek... Allah'a ibadet etmekle emrolundular" (el-Beyyine, 98/5). Ameller niyetlere göredir" hadisi de başka bir delildir. Niyet kalbe ait olmakla birlikte dil ile de söylenmesi daha uygundur. Bu müstehaptır. Çünkü burada dil kalbe yardımcı olur.
"Niyet ettim bu günkü öğle namazının farzını kılmaya" demek gibi. Farz namazın veya vitir, tilâvet secdesi, adak ve bayram namazları gibi vacib bir namazın niyetinde bu namaz cinsinin belirtilmesi gerekir. Nitekim kaza namazlarında da hem vaktin hem de "ilk veya son kazaya kalan" şeklinde günün belirlenmesi gerekir. Meselâ; "Bugünkü Cuma namazının farzına veya kurban bayramı namazına niyet ettim" demek gibi. Genel olarak "farz namaza" diye niyet etmek yeterli değildir. Nâfile namazlarda; "Niyet ettim şu vaktin ilk veya son sünnetini kılmaya" diye niyet edilir. Bununla birlikte nafilelerde mutlak niyet de yeterlidir. Müekked veya gayri müekked sünnet olduğunu veya rekat sayısını tayin etmek gerekmez". Yalnız teravih namazı için, "Teravih namazını veya vaktin sünnetini kılmaya niyet ettim" denilmesi ihtiyata daha uygundur.








3.2.NAMAZIN KILINIŞ ŞARTLARI
S.33- Hasta ve ayakta durmaya gücü yetmeyen kişiler, namazı nasıl kılarlar?

Namazın kılınış şartlarından olan kıyam kelimesinin sözlük anlamı, ayakta durmak, ayağa kalkmak, isyan etmek. Namazın rükünlerinden birisi.
Farz namazlarda, ayakta durabilen için kıyam farzdır.
İmran b. Hüseyin'den rivâyete göre, Hz Peygamber, namazın kılınış şekliyle ilgili bir soruya şöyle cevap vermiştir: "Namazı ayakta kıl. Buna gücün yetmezse oturarak, buna da gücün yetmezse yan üstüne yatarak kıl". Nesâî'de Hadis-i şerife şu ilâve vardır: "Buna da gücün yetmezse sırt üstü yatarak kıl. Allah hiçbir kimseye gücünün yereceğinden fazlasını yüklemez"(Buhârî, Taksir, 19; Tirmizî, Mevâkît, 157; Ebû Dâvud, Salât, 175; Zeylaî, Nasbu'r-Raye, II, 175; ayrıca bk. el-Bakara, 2/286).

S.34- Tahiyyat duasını okuyunuz ve anlamına araştırınız?
Tahiyyat kelimesinin sözlük anlamı, Selâm, azamet ve mülk sahibi olmada baki olma, her türlü afet ve noksanlıklardan beri olmak demektir.
Namazda okunan teşehhüd'e de, tahiyyât denir. Okunuşu şöyledir: "Et-tahiyyatu lillahi ve's-salâvatu ve't-tayyibâtu es-selâmu aleyke eyyuhen-nebiyyu ve rahmetullahi ve berekâtuhu es-selâmu aleyna ve alâ ıbâdi'llahi's-salihin. Eşhedu en lâ ilâhe illallâh ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve resuluh".
Manası ise, şöyledir: "Bütün dualar, senâlar, malî ve bedenî ibâdetler, mülk, azamet Allah'a mahsustur. Ey Peygamber! Selâm sana. Allah'ın rahmet ve bereketi senin üzerine olsun. Selâm ve esenlik bize ve Allah'ın salih kullarının üzerine olsun. Ben şehâdet ederim ki, Allah'tan başka bir ilâh yoktur. Muhammed O'nun kulu ve resuludür."

4. NAMAZA ÇAĞRI: EZAN VE KAMET

S.35- Ezanın dünyanın her yerinde değişik vakitlerde okunuyor olmasının anlamı ne olabilir?
Müslümanlara, günde beş kez, belli bir yerde namaz kılmaları ve namaz için toplanma vaktinin geldiğini ilân etmek, namaz için yapılan çağrı. Arapça bir kelime olan ezan; bildirmek, ilân etmek demektir.
Yüksek bir yere çıkıp gür sesiyle tüm insanlara yeryüzünde tek egemen gücün Allah, tek önderin Hz. Muhammed olduğunu Allah adına korkusuzca haykıran; Allah'ı ilâh ve rabb; Hz. Muhammed'i de kendilerine önder kabul eden müslümanlara da inandıkları Allah'ın önünde topluca ibâdet etsinler, bir ve beraber olduklarını, yeryüzündeki zulmün yerine Allah'ın adaletini yerleştirmek için her an hazır olduklarını düşmanlarına gösterip onlara korku, müslümanlara güven versinler diye camiye çağıran kişiye de müezzin denir.
"Ey müminler, cuma günü namaz için çağrıldığınız zaman hemen Allah'ın zikrine koşun " (el-Cum'â, 62/9). Bu ayetten anlaşıldığına göre ezanın anlamı, “çağrı” dır.

S.36- Sabah ezanında ek olarak söylenen sözü hatırlayınız.Neden sabah ezanında bu söz söyleniyor? Düşününüz.
Sabah namazı için okunan ezanda “Hayye alel-felâh” tan sonra iki defa “Essalâtü hayrun minen nevm.” (Namaz uykudan hayırlıdır) ilavesi yapılır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://klavyebebeleri.umbb.net
 
Sorularla Namaz 52 Soru ve Cevapları
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» 9. Sınıf Edebiyat Dersi Tüm Kitabın Cevapları
» NAMAZ VE RUH EĞİTİMİ
» Namaz, kötülüklerden uzaklaştırır
» Matematik Soru Bankaları
» AOL Sınav Soru Cevap 2006-2011

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Klavye Bebeleri :: Eğitim ve Öğretim :: Orta Öğretim :: 6.Sınıf-
Buraya geçin: