[b style="line-height: 18px; text-align: justify;"]
5. Türklerde Peygamber ve Ehlibeyt Sevgisi [/b]
Türkler, İslâmiyet’i kabul ettikten sonra, samimiyetle inanıp bağlandıkları bu dinin yayılmasında çok büyük hizmetlerde bulunmuşlar, kısa zamanda bu dinin asırlar süren öncüsü olmuşlardır. İlk kelime-i şehadet getirdikleri günden bugüne kadar da hayatlarını İslâm’a, Allah ve Peygamber sevgisine adamış bir millet olarak yaşamışlardır.
Türk milletinde Peygamber sevgisi o kadar derindir ki, her Müslüman-Türk, onun ismi anılınca saygı gösterir, salâvat getirir. Ona duyulan aşk öyle bir sevgi atmosferi oluşturmuştur ki, iman ve kahramanlık sembolümüz olan ordumuzun askerine "Mehmetçik" denilerek, Peygamberimizin adını hatırlatan bir isimlendirme yapılmıştır.
Milletimiz, asırlardır Hz. Muhammed’e derin bir muhabbet beslemiştir. Ona duyulan bu sevgi onun adını yaşatmak şeklinde de kendini göstermiştir. Anadolu insanı, Hz. Peygamber’e olan sevgisinden ve bağlılığından dolayı çocuklarına, onu hatırlatacak isimler vermiş, erkek çocuklarına Ahmed, Mahmud, Hamid ve Mustafa gibi, ona nispet edilen adları koymuştur. Bu duygu ve hasret, kız çocukları için de geçerli olmuş, kız çocuklarına Hz. Peygamber’in eş veya kızlarının adı verilmiş, kültürümüzde Peygamberimize duyulan muhabbetin sembolü ve simgesi olan "Gül", Gül, Gülşah, Gülcan, vb. Peygamber’e duyulan sevgiyi ifade eden yüzlerce "Gül"lü adı dilimize kazandırmıştır.
Bunun yanında hemen her mısrasıyla sevgiyi terennüm eden edebiyatımızda, Hz. Peygamber’e duyulan samimi sevgi ile "Peygamber Edebiyatı" diyebileceğimiz kadar çok, çeşitli ve zengin türler oluşmuştur. Öyle ki, sadece onu anlatma ve övmeye tahsis edilen başta naat olmak üzere esmâ-i nebi, gazavât-ı nebi, ahlâku'n-nebi, hicretü'n-nebi, mevlid, mu'cizât, mi'râciye, hilye, şefaat-nâme, kırk hadis, bin bir hadis gibi manzum - mensur pek çok tür teşekkül etmiş ve gerek bu türlerde gerekse başka türlerde (destan, ninni, mani, bilmece, mesnevi, hikâye) onu anlatan yüzlerce, binlerce eser kaleme alınmıştır.
Türk edebiyatında daha nice şairlerimiz, benzer gönül coşmalarıyla edebiyatımıza şaheserler kazandırmışlardır. Ayrıca bestelenen naatlar, cami ve tekkelerdeki ibadetlere dâhil edilmiş, levhalar halinde camilerimizi, evlerimizi, dükkânlarımızı süslemiştir.
Hz. Peygamber’in aziz hatırasını yâdetmek, mübarek doğumunu anmak üzere Türk-İslâm dünyasında, çok sayıda manzum ve mensur eserler meydana getirilmiş, bir mevlid edebiyatı oluşmuş, bu maksatla merasimler tertip edilmiştir. Beş yüz yıla yakın zamandan beri, Müslüman Türk halkının dinî duygularına ilham kaynağı olan Süleyman Çelebi (?-1422)’nin ölümsüz eseri, "Vesîletü’n-Necât" adıyla bilinen Mevlid’in şöhreti, asırları ve ülkeleri doldurmuştur.
Osmanlılar tanınsınlar diye Hz. Muhammed soyundan gelenlere soy defterleri tutulmuştur. Hz. Hasan’ın soyundan gelenleri “şerif”, Hz. Hüseyin’in soyundan gelenleri“Seyyid” olarak deftere yazmışlardır.
Ehlibeyt ev ahalisi manasına gelir. İslam dininin son peygamberi Muhammed'in ev ahalisi için kullanılan bir terimdir.
Ehli beyt sevgisi de kültürümüzde çok önemli bir yer tutar. Ehl-i Beyt, dar çerçevede Efendimizin Damadı Hz. Ali, kızı Hz. Fatma, torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin olarak kabul edilmektedir. Geniş çerçevede ise, Peygamberimizin Eşleri, Amcası Hz. Abbas, Diğer Amcası Hz. Hamza da dâhil edilmektedir. Bir görüşe göre ise, Peygamberimizin ümmetinin tamamı Ehli Beyt olarak kabul edilmektedir.
Özellikle, Ehl-i Beyt sevgisi konusunda oluşan geleneğin temelinde Peygamberimizin vefatlarına yakın bir dönemde söylediği şu vasiyetlerine dayanmaktadır. “Allah’tan korkun ve Ehl-i Beytim konusunda benim hakkımı koruyun”
İşte tarih boyunca, özellikle milletimiz tarafından bu vasiyet titizlikle yerine getirilmiştir.