[b style="line-height: 18px; text-align: justify;"]
2.7. Mevlânâ Celâleddin-i Rumi [/b]
Hz.Mevlânâ, 1207 tarihinde eski Türk kültür merkezlerinden - bugün Afganistan sınırları içinde bulunan - Belh şehrinde doğdu. Asıl adı Muhammed Celâleddin’dir. Âlimlerle dolu bir ailenin çocuğuydu. Babası Bahâeddin Veled ise “Sultânü’l Ulema - Âlimler Sultanı” diye anılırdı.
Sultânü’l Ulema, sözünü kimseden sakınmayan dürüst bir insandı. Okuttuğu derslerinde ve vaazlarında doğru bildiği her şeyi hiçbir sınır tanımaksızın söylerdi. Bu sebeple başta Fahreddin Râzî olmak üzere devrin diğer bilginleriyle ve Sultan Harezmşah’la arası açıldı. Bu arada gerçekleşen kanlı Moğol istilası da onun Belh ile bağlarının kopmasına sebep oldu. 1212–1213 yıllarında ailesi ve yakın dostları ile beraber Belh’ten ayrıldılar. Hz.Mevlânâ bu esnada 5–6 yaşlarındaydı.
Bahâeddin Veled, Belh’ten ayrılırken hacca niyet etmişti. Nişâbur’a uğradıktan sonra bir kervanla Bağdat’a oradan Küfe yoluyla Mekke’ye vardı. Hac görevini yerine getirdikten sonra Şam’da bir müddet kaldı. Oradan Malatya, Erzincan ve nihayet Sivas, Kayseri, Niğde yoluyla Karaman’a gelip yerleşti.
On yıla yakın bir zaman süren bu yolculuk esnasında Bahâeddin Veled, devrin önemli kültür merkezlerini dolaşmış, buralarda âlimlerle fikir alışverişlerinde bulunmuştur.
Bahâeddin Veled, artık evlenme çağına gelmiş olan oğlu Celâleddin’i (Mevlâna’yı)
1225 yılında Semerkand’lı Hoca Şerâfeddin Lala’nın kızı Gevher Hatun ile evlendirdi. Mevlâna’nın ölümünden sonra Mevlevîlik Tarikatı’nı kuran “Sultan Veled” diye tanıdığımız oğlu Bahâeddin’de burada doğmuştur.
Yedi yıldır Karaman’da ikamet etmekte olan babası Bahâeddin Veled’in şöhreti doğruluğu, fazileti ve sözünün tesiri gittikçe yayılıyordu. Anadolu Selçuklu sultanı Alâeddin Keykûbat, bu şöhretli âlimi davet etti. 1228 tarihinde Konya’ya gelip yerleştiler. Başta Sultan Alâeddin olmak üzere devrin ileri gelenleri ve halk tarafından büyük ilgi, saygı ve sevgi ile karşılandılar.
Burada vaaz ve dersleri ile etrafını aydınlatan Bahâeddin Veled, 1231 tarihinde ebedî âleme göçtü. Bu esnada 24 yaşında olan Hz.Mevlânâ, babasının vasiyeti, dostlarının ve halkın ısrarları ile onun yerine ders okutmaya başladı.
1244 yılında Konya’ya gelen Şemseddin Tebrîzî adlı bir zat, onun ilimle dolu dünyasında “aşk” ile yepyeni ufuklar açtı. İşte bundan sonra Hz. Mevlana’nın daha önceki düzenli yaşantısı tamamen değişti. Artık medresede ders vermiyor. Camide vaaz etmiyor. Müritleri ile ilgilenmiyordu. Tek ilgi noktası Şems’tir. Artık Mevlâna bütün zamanını Şems ile sohbete ayırıyordu. Bu ilâhî aşkı idrak etmekten aciz olanlar, Hz.Mevlânâ’nın Şems’e olan ilgisini kıskanarak, ileri geri konuşmaya başladılar.
1247–1248 yılında Şems aniden kayboldu. Onu bir daha ne gören, ne de izini bulan olmadı. Hz.Mevlânâ, Şems’i çok aradı. Ayrılığın büyük acısıyla şiirler söyledi, gözyaşları döktü. İki kere Şam’a gittiyse de izine rastlayamadı.
Hz.Mevlânâ, Şems’ten sonra kendisine dost ve halife olarak Selâhaddin Zerkûbî’yi seçti.
On yıl kadar sonra Şeyh Selâhaddin’in de vefatıyla Mevlâna sırdaşlığını Çelebi Hüsâmeddin’le sürdürdü. Hüsameddin Çelebi Hz. Mevlana'nın ölümüne kadar 10 yıl süre ile onun yanında bulundu. Bu 10 yıllık süre Mevlana'nın en verimli dönemidir. En büyük eseri olan Mesnevi bu dönemde Mevlana'nın söylediklerinin Hüsameddin Çelebi tarafından kaleme alınması suretiyle tamamlanmıştır.
Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna 1273 yılında Konya’da vefat etmiştir. Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu.