Sapla samanın karıştığı bir dünyada, tek başınalığı seçip soyutlaşmaya gidiyoruz günden güne. Bu hale gelirken bireyselliğimizi korusak yine üzülmeyelim;ama ne yazık ki, toplumun mihenk taşı, bireyleri olmaktan dahi uzak düşüyoruz. Bir olup yayılıyoruz da, ikinciye (birlik olmaya) yer bırakmıyoruz koltuğun kenarında, köşesinde ufaktan da olsa. Hal böyle olunca, bir ben deyip bencilleşiyoruz ve aslında tek olarak pek de bir anlam ifade etmiyoruz.
Bir bakalım yüzyıllardır kurulmuş milyonlarca, milyarlarca tümceye. Tümceyi var eden sözcüklere... Tek başlarına nasıl da güçsüz, nasıl da önemsiz görünüyorlar. Anlamlı; ama alatım yoğunluğundan uzak, kısırlar... Oysa yan yana gelip, el verdiklerinde birbirlerine bazen göz pınarlarından yaş akıtarak yazılan/okunan bir aşk şiirinin, bazen huşu içinde söylenen/dinlenen bir duanın sözleri olurlar. Kudretin, umudun ve kimi zaman da acizliğin, yanılgıların en derin izlerini ancak beraberken hissettirebilirler.
İnsanlar da sözcükler gibidir. Yalnızlarsa anlamları azalır, güçsüz ve güvensiz dururlar; şayet 'ben' olmak yerine 'biz' olmanın tadını bilir ve o yolda giderlerse, siz o zaman görün asıl güzelliği.Elbet her sözcüğün yanına gelecek yeni sözcüklerin özenle seçilişi gibi, yan yana durulacak insanlar da alelade tercihlerden ayrıksın olmalıdır.
Sözcükler tümcelerimizin, insanlar hayatımızın vazgeçilmez parçalarıyken; yazmaktan ve yazan olmaktan ayrı düşmeyelim. Elbet bilelim ki, yazmak kadar yazılanı okumak da elzemdir. Okudukça ve gördükçe sözcüklerin beraberlikle büründükleri o büyülü giysiyi ve yazdıkça, biraraya getirip yalnızlıktan kurtardıkça sözcükleri, daha kolay özümseyeceğiz bir değil; birey olmayı, toplumu var etmeyi...